DİRENME KARARI SON SAVUNMA
HAKİMLER VE SAVCILAR
KURULU İKİNCİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA
Gönderilmek Üzere
AKSARAY CUMHURİYET
BAŞSAVCILĞI’NA
Hakimler ve savcılar kurulu ikinci dairesince tarafıma
tebliğ edilen yazı ile Dargeçit hakimi iken verdiğim direnme kararında, özetle,
Yargıtay’da dosyanın yeterince tetkik edilmediğini belirtmek suretiyle;
Yargıtay ve Yargıtay tetkik hakimlerinin çalışma usulünü eleştirdiğim
iddiasıyla ilgili savunmam istenmektedir.
Ben 5 mayıs 2017 tarihinde meslekten ihraç edildim.
Meslekten ihraç edilmemin hemen akabinde, hakkımdaki FETÖ soruşturmasını
yürüten kurul yetkilileri ile görüşmek için Ankara’ya gittiğimde, Yargıtay
üyesi Mehmet Erol ile de görüştüm. Hatta Yargıtay üyesi Harun Can da vardı. Hakkımda
bu konu ile ilgili olarak disiplin soruşturması için ihbarda bulunulduğunu da o
gün öğrendim. Bu karar mevzubahis olunca Mehmet Erol, Yargıtay üyelerini
kastederek “Bunlar her şeyden önce senin meslek büyüğün” dedi. Ben haklı olduğu
için bir şey demedim. Zaten o zaman asıl düşündüğüm şey tarafıma isnat edilen
fetö üyeliği idi. Sadece bir fetöcü tanımadığı vatandaşın derdi için Yargıtay’ı
karşısına alarak böyle bir direnme kararı vermez dedim.
Esasen Mehmet Erol bizim saygımızı da, sevgimizi de çok iyi
bilir. Kendisi Konya da hakim iken ben onun yanında staj yaptım. Bana “beni
gözünde bu kadar büyütme” diyordu. Tabi ben gözümde büyüttüğümden değil de,
kendisini çok sevdiğim için, zaman zaman iltifatın dozunu kaçırabiliyordum.
Konya da yanında staj yaptığım dönemde, bir gün bana işimizin ehemmiyetini
anlatırken, bir ceza mahkemesi kararından bahsedip, nasıl olsa temyiz edilmiyor
diye dosyayı incelemeden HAGB verip geçmiş dedi. Daha sonra da, sanırım aynı
kişinin, kendi mahkemesindeki, aynı olaya ilişkin tazminat davası duruşmasını
kastederek ve vicdanının sızladığını hissettirerek “adam duruşmada haykırıyor yav
benim suçum yok diye, siz böyle olmayın” demişti.
Ben keyfimden direnme kararında belirtilen ifadeleri kullanmadım.
Ben niye durup dururken Yargıtay’ı karşıma alayım. Odamda rahatça oturup,
kimseyle kötü olmadan maaşımı almayı ben istemez miydim? Ben düşman kazanma
meraklısı değilim. Ama bir mağduriyet varken, ona vicdanım sızlarken, susmak veya pekte hoş
olmayan bu ifadeleri kullanmak, birilerini kızdırmak arasında karar vermek ve
bu ifadeleri kullanıp kullanmama konusunda vicdanımı susturmaya çalışırken
yaşadığım sıkıntı ve ruhi bunalımı ben şimdi size nasıl anlatayım? Ben direnme
kararında ifade ettiğim hususları daha önce şifaen de ifade ettim, aynı şekilde
bunları bana şifaen ifade eden arkadaşlarımda oldu. Şimdi bunları ayrıntılı
anlatarak yeni soruşturmalara mahal vermek istemiyorum.
Asıl sorun ifade ettiğim hususlardaki haklılığım veya
haksızlığım değil, bunları ifade etmiş, kusurları söylemiş olmam. Fakat ben
bunu sadece Yargıtay’a karşı yapmadım. Yahyalı’da çalışırken müdüre hanım bir
dosyayı temyize göndermemiş, dosya uzun süre beklemiş, ben bunu öğrenince
dosyayı Yargıtay’a gönderip, vatandaşa da mahkememizce mağduriyetinize sebep
olunmuştur diye durumu anlatan bir tebligat çıkardım. Kaman da çalışırken bir
dosyada, yeterince araştırmadan karar verdiğimi kararı verdikten sonra fark
ettim, bunu gerekçeli karara yazacağımı söylediğimde bir savcımız kendini
sıkıntıya sokma, üst mahkeme değerlendirsin dedi. Fakat ben yene de kararın
eksik araştırmaya dayandığını ve vicdanen rahat etmediğimi gerekçeli karara
yazdım.
Yargıtay dosyayı yeterince incelememiş demek ve direnme
kararındaki diğer hususları ifade etmek bizim de çok hoşumuza gitmiyor. Elbette
devlet gözünden bakınca kurumların saygınlığı önemlidir. Fakat kurumların
saygınlığı zedelenmesin diye hiçbir hatayı dile getirmemek, kurumu sorgulanmaz
kılmak çok mu doğrudur. Bunların her
birini bende düşündüm. İfade etsem hoş olmayacak, etmesem boşa uğraşıyorum. Direnme
kararında belirttiğim düşünce bende ilk oluştuğu anda bunu ifade etmiş değilim.
Daha Yargıtay da staj yaparken bunu ifade eden arkadaşlarım oldu. Ben hep vicdanımı
susturmaya çalıştım, ama bir süre sonra başaramadım. Vicdanımı susturmak için
yaşadığım o ruhi sıkıntıyı, o dosyalarda karar verirken yaşadığım vicdani
sıkıntıları ancak ben bilirim.
Ayrıca direnme kararında ifade ettiğim hususlar Yargıtay’ın
toplum nazarında güvenilirliğini azaltıyor ise bu hususa bozma kararında
değinmeden, ayrı bir tutanak ile disiplin soruşturması için ihbarda bulunulması
daha doğru olurdu. Zira ifade ettiğim hususları o zaman sadece taraflar
bilirken, bozma kararından sonra, karar sosyal medya da yayınlanmış ve tüm
hukuk camiasınca öğrenilmiştir.
Biz yanlışları ve haksızlıkları kendimiz mağdur olduğumuzda
değil, kendimiz mağdur olma pahasına, kimse mağdur olmasın diye her zaman ifade
ettik. Biz, Ordu da yaklaşık iki ay beraber çalıştığımız Mehmet Aykan savcımla
aynı gün ihraç edildik. Nezarethane de beraber kaldık. Daha sonraki süreçte de
hep görüştük. Mehmet savcımla konuşmalarımızda, Mehmet savcım, şu husus hiç
araştırılmıyor, şu eksik yapılıyor, şöyle yanlış yapılıyor, böyle olmaması
lazım dediği her cümleden sonra “ama siz hep söylüyordunuz savcım” demiştir.
Biz 2017 referandumu öncesinde, eski kurul döneminde
meslekten ihraç edildik fakat ihraç kararına itirazları referandum sonrası
oluşan yeni kurul karara bağladı. Ben hakkımda itirazı karara bağlayacak, yeni
seçilen HSK üyelerinin hiç biri ile görüşmedim, görüşmek için Ankara’ya
gitmedim. Hatta o zaman kurul tetkik hakimi olup, şuan Yargıtay üyesi olan
Mustafa Yapıcı, watsapptaki konuşmamızda, “gel durumu kurul üyelerine anlat”
demesine rağmen ben gitmedim. Yakın bir zamanda telefonla görüştüğüm sayın
Selahaddin Menteş’e, ilkeli duruşumu anlatmak adına bunu söylediğimde,
Selahaddin Menteş “Keşke gelip görüşseydiniz, keşke olmasaydı, bizde üzüldük”
demiştir.
Çelişkiye neden olmaması açısından şunu da izah etmekte
fayda var. Yukarıda ilk ihraç edildiğimde Mehmet Erol’un yanına gittiğimi
söyledim fakat o, ilk ihraç edildiğimde, bu örgüte karşı kimsenin göstermediği
bir mücadele göstermeme rağmen neden ihraç edildiğimi HSK dan sormak ve durumu
anlamak içindi. Gitmişken Mehmet Erol’un yanına da uğradım. Zaten o zaman eski
kurul üyeleri vardı ve itirazı yeni kurul karara bağlamıştır. Ayrıca Mehmet
Erol’un beni dinlemek dışında bana bir yardımı olmamıştır. Yeri gelmişken şunu
da ifade etmek isterim ki, Mehmet Erol ihraç edilseydi, ben henüz üç yıllık bir
hakim olmama rağmen onun için çok daha fazlasını yapardım. Zaten dediğim gibi
Mehmet Erol’un bana bir yardımı olmamıştır. Fakat ben onun için hiçbir şey
yapamasam bile en azından bir kere arar “elimden bir şey gelmiyor ama gönlüm
sizinle beraber” derdim. Ki bu da benim yapacağımın en alt sınırıdır zira
hayatım hakkın mücadelesini vermenin örneğiyle doludur. Şimdi bunu ifade
ediyorum diye Mehmet Erol’un karalanmasını da istemem zira kendisi gerçekten
değerli bir insandır.
Yani bu anlattıklarımla şunu söylemeye çalışıyorum. Yaşanan
bu süreçte kalbimi gördünüz. Bu onurlu duruşum, ortaya koyduğum adalet
anlayışı, haksızlığa karşı durmak ve mazluma, mağdura yardım etmek için ortaya
koyduğum fedakarlık, çektiğim sıkıntı size tesir etmiyorsa söylenecek söz
kalmamıştır.
Eğer hak nazarında ben haksızsam, bana hatamı
hatırlattıkları ve yaptığım hatamda beni uyardıkları için, disiplin
soruşturması için ihbarda bulunan 20. Hukuk dairesi ve hukuk genel kurulu
üyelerinin her birine Rabbim şehit sevabı versin. Lakin nefisleriyle
davranıyorlarsa ve hak nazarında ben haklı isem, yaşanan süreçte benden kat be
kat fazla sıkıntı çekmiş olan katibim Veysi Düz ve ailesinin çektiği tüm
sıkıntıları, ihbarda bulunan Yargıtay üyeleri ve kararı imzalayan HSK üyelerinin
de çekmesi için kendilerini bu duaya samimiyetle amin demeye davet ediyorum
Daha önceki bir savunmam da, benim kuruldan adil karar
verilmesi dışında bir talebim olamaz diye yazmıştım. Artık hiçbir talebim yok. İstediğiniz cezayı verebilirsiniz. Sizleri
Allah’a havale ediyorum. 19.06.2019.
Orhan TUĞRUL
Yorumlar
Yorum Gönder