MİDYAT CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA
MİDYAT CUMHURİYET
BAŞSAVCILIĞI’NA
Midyat
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, tarafıma tebliğ edilen yazı ile 08/01/2016
tarihinde, Dargeçit sulh ceza hakimliğinin 2016/1 sorgu sayılı dosyasında,
kurduğum ara karar ile ortada hiçbir gerekçe yok iken Avukat Rıdvan gümüş,
Mardin Barosu üyesi avukatlar ve Mardin barosu hakkında terör örgütü
sempatizanı ve destekçisi ithamında bulunarak, bir hakimde bulunması gereken
kanuni vasıf ve nitelikleri yitirdiğim, yargı erkinin nüfus ve itibarına zarar
verdiğim iddiaları nedeniyle hakimler savcılar yüksek kurulu tarafından
soruşturma izni verildiği belirtilerek savunmam istenmektedir.
Ben
Dargeçit’e atandığımdan beri, Dargeçit sulh ceza hakimliği ile birlikte, Dargeçit asliye hukuk mahkemesinin de hakimliğini yapmaktayım. 08/01/2016
tarihinden çok önceki bir tarihte Dargeçit asliye hukuk mahkemesinin
duruşmasına çıkmıştım. Bir tapu iptal tescil davası duruşmasında Murat Demir
isimli bir vatandaş ve 2 kardeşi davacı idi. Murat Demir duruşmaya gelmişti ve
kardeşlerinin işleri sebebiyle duruşmaya gelemediğini söyledi. Hatırladığım
kadarıyla davayla ilgili birkaç soru sordum, biraz konuştuk. Yene hatırladığım
kadarıyla o gün ki son duruşmaydı. Biraz sohbet ettik. Murat Demir’in çok
saygılı bir tavrı vardı. Dikkatimi çekti ve “maşaallah çok saygılı bir haliniz
var” dedim. Mütevazi bir cevap verdi. Saygılı ve mahcup tavırları sebebiyle
sohbet etmek hoşuma gitti. Dargeçitli misiniz dedim, aslen bir köyünden
olduğunu fakat çok uzun zamandır Dargeçit’te oturduğunu söyledi. Ne iş
yaptığını sordum, şoför olduğunu, kamyon şoförü olarak çalıştığını söyledi.
Benim babamda şoför, çok şoför tanıdığım vardır, babamın arkadaşlarının da
çoğunu tanırım, bir şoför olarak çok efendi, çok saygılısınız dedim. Şuan
hatırlamadığım şekilde biraz daha sohbet ettik. Fakat saygılı ve mahcup tavrını
beni etkilemişti.
04/01/2016
tarihinde Dargeçit’te belediyenin traktöründe çok sayıda kaleşnikof ve benzeri
silah, roketatar ve mühimmat yakalandı. Traktörde 3 kişinin olduğunu ve
yakalandığını, bu yakalananları Mardin merkeze götürdüklerini, adli işlemleri
Mardin il terörle mücadele şube müdürlüğünün yürüteceğini duymuştum. 07/01/2016
günü öğleden sonra adliyemizde hizmetli olarak çalışan Anver bey kapıyı çaldı
ve “Hakim bey belediyenin traktöründe yakalananlardan birinin babası sizinle
görüşmek istiyor” dedi. Ben de Anver beye “benimle ne görüşecekmiş, dosya bende
değil, şuan beni ilgilendirir hiçbir şey yok ki” dedim. Sonra, sonuçta burası
devlet kapısı, geri çevirmeyeyim belki mantıklı bir sebebi vardır diye
düşündüm. Bu bölgede insanlara kapıyı hep açık tuttum, görüşmek isteyen kimseyi
geri çevirmedim. Anver beye gelsin bakalım ne diyecekmiş dedim. Bir baktım
gelen Murat Demir. Tabi o zaman ismini hatırlamıyorum. Odama girince, sadece,
şaşkın bir şekilde “siz benim çok efendisiniz
dediğim kişi değilmisiniz?” dedim. Evet anlamında başını salladı. Oturun dedim,
oturdu. Kapıyı kapatabilir miyiz hakim bey dedi, tabi dedim, kapıyı kapattı.
“Hakim
bey ben kaç yıldır şoför olarak çalışıyorum, tek derdim çocuklarımı okutmaktı,
hep çocuklarım bu işlere bulaşmasın diye uğraştım, en büyük korkum buydu, bizi
tanıdığınız herkese sorabilirsiniz, bu ilçede biz aile olarak hep teröre karşı
durduk, hep uzak durduk, benim oğlumun bunlarla uzaktan yakından bağlantısı
olamaz” dedi Tam hatırlamıyorum fakat, oğlunun Batman’a sınava gittiğini,
sokağa çıkma yasağında dahi Batman’da olduğunu (oğlum örgüte bulaşmış olsa
sokağa çıkma yasağında da burada olur eylemlere katılırdı demek istiyor), Batman’da
sınava girmiş olduğunu, sınav kayıtlarının istenebileceğini, öğrenci yurdunda
kaldığını, oranın kayıtlarının istenebileceğini, oğlunu, kardeşlerini öldürürüz
diyerek tehdit ettiklerini ve buraya çağırdıklarını söyledi. Terör örgütü
bölgede kim pkk dan uzak duruyorsa onları bu işin içine çekmek için o aileden
birini bu işe bir şekilde bulaştırmaya çalışıyor, babası olmazsa oğlunu, abisi
olmazsa kardeşini, bir şekilde kandırarak, olmazsa iftira atıp terör örgütüne
üyelik suçundan yargılanmasını sağlayarak veya zorbalıkla bulaştırıyor, kardeşi
bulaşınca abisi, daha sonra tüm aile kendini örgütün içinde buluyor, bizde
örgütten uzak durduğumuz için şimdi aynı şeyi bize yapıyorlar, kandırmanın en
kolay yolu da çocuklar, en kolay onları kandırıyorlar, oğlumu tehdit etmişler,
babanı, kardeşlerini öldüreceğiz demişler, en son eve gelirken silahlı iki kişi
gelmiş, belediyenin traktörünü belediyeden alıp falan yere getireceksin
demişler, çocukta korkmuş, dediklerini yapmış, traktörde ne olduğunu dahi
bilmiyor dedi. Kimlermiş tehdit edenler dedim. Yüzleri kapalıymış hakim bey
dedi. Hiç mi tanımamış, kaçamamış mı? diye sordum. Cevapları ve konuşmaların
ayrıntısını bende şuan çok net hatırlamıyorum. Fakat Dargeçit’te 19 gün süren
sokağa çıkma yasağı birkaç gün önce kaldırılmıştı. Sokağa çıkma yasağında,
hendek kazılıp, barikat kurulan alanlarda yüzü kapalı kişilerin olduğunu, asıl
işleri yönetenlerin bunlar olduğunu, sokağa çıkma yasağının sonunda yakalanıp
tutuklamaya sevk edilenlerin ifadelerinden anlıyordum. Daha önce önüme gelen
terör örgütü dosyalarından da bu şekilde yüzü kapalı teröristlerin olduğunu
anlıyordum hatta fotoğraflarını dosyalarda görüyordum.
Murat
Demir o kadar kendinden emin konuşuyordu ki, herkese sorun bizi diyordu, oğlum
Batman’da sınava girdi, yurtta kaldı kayıtları araştırılabilir, ilçeye o gün
geldi, hiçbir şeyden haberi yoktu, traktörde ne olduğunu bilmiyordu diyordu.
Anlattıkları beni çok etkilemişti, masum bir insanın bu şekilde ceza alma
ihtimali beni kahrediyordu, özellikle de uzak duran aileleri örgütün, çocuklarını
kandırarak, bazen iftira atıp terör örgütüne üyelik suçundan yargılanmalarını
sağlayarak ağına çekmeye çalıştığını söylemesi çok etkilemişti. Sanki böyle bir
haksızlığa benim kardeşim maruz kalmıştı. Örgüt hakkında ne biliyorsa anlatsın,
isim vererek anlatsın kim yapmışsa söylesin diyebildim, aklıma o geldi. Fakat
konuşacak halim kalmamıştı. Düşünüyordum, sokakta tehdit eden ceza evinde de
tehdit etmenin bir yolunu bulurdu.
Murat
Demir’in söyledikleri zayıf bir ihtimalde olsa doğru olabilirdi, bu da çok uzak
bir ihtimal değildi ve bunun araştırılması gerekirdi. Fakat kim araştıracak
ilçede tek savcı olan Murat Caner savcı mı? Kanaatimce zerre umurunda olmazdı.
Murat savcının daha önce bu olaylara karşı hiçbir şey yapmadığını, bütün
evrakları ikmalen isteyip, olayları araştırmadığı, geniş katılımlı bir watsapp
grubunda yazmıştım. Şuan Bismil cumhuriyet savcısı Mustafa Atbaş ve daha pek
çok kişi vardı bu grupta, onlar şahittir. Başka kim araştıracaktı emniyet mi,
ne derece araştırır veya doğruysa bunlar masum derler miydi acaba. Ta ki emniyetin
içinde de bir sürü art niyetli polis ve amir varken. Sokağa çıkma yasağı
döneminde ilçeye kırsaldan 50-60 kişinin geldiğini yakalanan çocuklar
anlatıyordu. Fakat işin başları hiç yakalanmıyor, hep çoluk çocuk yakalanıyordu.
Asıl kırsal kadro çatışmış, çatışmış mühimmatları bitince geri çekilmiş, emniyet
ve jandarma da onlar geri çekilince, tamamen maşa olan ve kaçamayan çocukları
yakalamıştı. Benim yaşanan olaylar hakkındaki analizim buydu. Acaba bu Emniyet
mi Murat Demir’in anlattıklarının doğruluğunu araştıracak yada ne kadar
sağlıklı sonuç çıkacaktı.
Murat
Demir odamdan çıktıktan sonra, 5 dakika geçmeden telefonum çaldı, Ahmet amca
arıyordu. Ahmet amca, aynı zamanda hukuk fakültesinden sınıf arkadaşım olan hakim
bir arkadaşımın babası olup, 7-8 yıldır her başım sıkıştığında yardımıma koşan,
avukat olması sebebiyle hem hukuki konularda hem diğer bütün konularda sürekli
danıştığım kişidir. Aradığını görünce sevindim ve telefonu açıp “dertlendiğimi
bildin de aradın değil mi Ahmet amca” dedim. Ahmet amca “yav sen niye
dertleniyorsun, hanım yok, çoluk yok, çocuk yok” dedi. Yukarıda yazdığım tüm olayları Ahmet amcaya
anlattım.
Ahmet
amca da bana şu olayı anlattı. Onun dilinden aynen naklediyorum. Ben
milletvekili iken, terör eylemlerinin yoğun olarak yaşandığı bölgeye inceleme
heyeti olarak gitmiştik. Vatandaşlarla konuşuyoruz, kime sorsak biz bilmiyoruz,
görmedik, haberimiz yok diyor, emniyete, jandarmaya neden haber vermediniz
diyorum, görmedik, bilmiyoruz diyorlardı. Bir tanesi yalnız bulunduğum bir
sırada beni kolumdan çekti ve bana şunu anlattı. Çatışmaların yoğun olarak
yaşandığı bölgede ki bir evi göstererek bak şu ev benim evim, bir gün kapıyı
tekmeleyip girdiler, yemek hazırladık yediler, gidecekleri anda oğlum gözlerine
ilişti, oğluma, sen askerliğini yaptın mı diye sordular, oğlumda “yapmadım ama
celp dönemim geldi, yakında gideceğim abi” dedi. Onlar gitmeyeceksin bizimle
geliyorsun dediler. Ağladık, hep birlikte mani olmaya çalıştık, fakat tüfeğin
dipçiğini vura vura bizi ayırdılar ve oğlumu alıp götürdüler. O günden beri ne
zaman televizyonda falan yerde şu kadar terörist öldürüldü denilse,
televizyonun başına hep birlikte koşarız, ne zaman geçenin geç bir saatinde
kapımız çalsa, acaba bir haber mi var diye kapıya hep birlikte koşarız dedi. Bu
olayı hiç unutmuyorum.
Ahmet amcada Murat Demir’in anlattıklarının
doğru olabileceğini fakat benim yapacağım bir şey olmadığını söyledi. Ahmet
amcayla başka ne konuştuk şuan hatırlamıyorum. Fakat Ahmet amcanın anlattığı
olay bana daha çok tesir etmişti. Akşam eve geçince şuan Karaman cumhuriyet
savcısı olan akademiden de oda arkadaşım Celalettin Evran aradı. Celalettin
abiye de bu olayı anlattım, abi doğru olabilir ama ne kadar sağlıklı araştırılacak
acaba dedim. Celalettin abi bana “Dün Diyarbakır da çalışan bir arkadaşımla
konuştum, burada herkes etliye sütlüye bulaşmadan görev sürem bitsin gideyim
diye düşünüyor dedi” dedi.
Ertesi
gün şüpheliler tutuklamaya sevk edildi. Şüpheliler Mardin de olduğu için sebbis
yoluyla sorgu yapacaktık. Duruşma salonuna geldim. Görüntüde sorun vardı,
sanırım ses de net değildi. Görüntünün ayarlanmasını sağlamaya çalışıyordum.
Ben avukat beye soru sormamama rağmen, avukat bey sürekli alaycı ve eleştirel bir
üslupla bana müdahale ediyordu. Burada sürekli her şeyden şikayet eden, fakat
al sen yap desen bir şey beceremeyecek insanlar var. Üslupları hep benzerdir.
Özellikle devletten sürekli şikayet eden, devleti sevmeyen insanlar böyledir.
Ben ise devlet memuruyum, beni buraya devlet gönderdi, ister istemez devleti
sevmeyen bu düşünce beni rahatsız ediyordu. Avukat beyin bu eleştirel üslubu
bana, bu sürekli her şeyi eleştiren bu insanları hatırlattı. Ben Murat Demir’in
oğlunu zorlayan olduysa sorguda belki anlattırırım, konuştururum (bir çok
sorguda yaptığım gibi) diye düşünürken, onun kaygısında iken, avukat beyde
böyle bir tavır ortaya koyunca, şüpheliye zorla yaptırılmış bile olsa, bu
avukatın şüphelinin doğru konuşmasına mani olacağını düşündüm. Sonra, bir gün
önce yaşadığım ve dinlediğim olayların etkisi ve avukat beyin agresif tavırlarının
da katkısıyla, gayri iradi soruşturmaya konu ara kararı kurdum.
Devleti
sevmeyen bu düşüncenin beni rahatsız ettiğini, benim devlet memuru olduğumu Dargeçit’te
pek çok kişiye ifade etmişimdir. Bir gün avukat Ahmet Arıkan babasıyla birlikte
misafirim olmuştu, o zamanda bunu anlattım. Sorulabilir. Sonra bölgeyi
tanıdıkça devletle milletin arasına nasıl nifak sokulduğunu daha iyi gördüm ama
o zaman buraya yeni gelmiştim. Avukat bey yani avukat Rıdvan GÜMÜŞ devletini
sevmiyor demiyorum veya herhangi bir ithamda bulunmuyorum fakat o gün ki üslubu
bana yukarıda belirttiğim her şeyi eleştiren kesimin üslubunu hatırlattı. Ve
bir gün önceki olayında etkisiyle o ara kararı yazdım. Normal bir günde olsa
ben avukat beyi profesyonelce uyarırdım.
Savunma
isteme yazısında ayakta ve ellerim cebimde olduğu halde avukat beye nereli
olduğunu sorduğumun iddia edildiği belirtilmekte olup, ayakta olma sebebim duruşma
salonunu net göremememdir. Dargeçit adliyesinin kürsü yani hakimin oturduğu
kısmın önü çok yüksektir, altına normalin dışında eklenti yapılmış kablolar
geçiyor, ben ilk geldiğimde o kısmı çıkararak veya ön kısmı biraz keserek
kısaltalım dedim fakat zor olacağından vazgeçtik. Katip Şehmuz ve Veysi bu
durumu bilmektedir. Genelde Dargeçit’te ilk zamanlar ayakta duruşma yapıyordum,
yorulunca oturuyordum. Ki o gün ki sorguda da şüphelilerin ifadesini alırken uzun
süre ayakta devam ettim. Yorulunca oturdum. Ellerimin cebinde olduğu iddiası ise
apaçık bir yalan ve iftiradır. Aksine hatırladığım kadarıyla Ses gitmediği için
elimle sürekli mikrofonu yakın tutmaya çalışıyordum. Avukat bey kendi üslubunu
düşünmeden böyle bir iftira ile çamur atmaya çalışmaktadır. Avukat beyin gerek
ben duruşma salonuna gelmeden, gerek ben duruşma salonuna geldikten sonra nasıl
bir üslup içerisinde olduğuna orda bulunan herkes şahit olmuştur. Avukat beyin
üslubunu ben anlatmayacağım şahitler anlatsınlar. Bana sadece savunma isteme
yazısı tebliğ edildiği için ben adliyemiz personelinin ifadesini bilmiyorum
fakat Anver beyin, avukat beyin sürekli kızmasından dolayı onu hakim sandığını,
bunu da ifadesinde belirttiğini o dönemde adliyemizde görevli hakim fatih bey
bana söylemişti. Ara verdiğimde ben duruşma salonuna gelmeden ki olanları katip
Veysi Düz bana anlattı. Veysi’ye zapta onu da yazayım mı, senin için sıkıntı
olur mu dedim. Hakim bey Avukatlar bana sıkıntı çıkarır dedi, o istemediği için
yazmadım.
Hakim
olarak çalıştığım üç yıl boyunca, henüz meslekte yeni olmama rağmen Allah’ın
izni ve yardımıyla, Türkiye standartlarının çok çok üzerinde adalet dağıttık,
hizmet ürettik, çözüm ürettik. Üç yılda daha acemilik yıllarımız olmasına
rağmen, Türk yargı sisteminde pek çok yenilik ve değişikliğe imza attık. Hiçbir
zaman elimizi taşın altına koymaktan, kendimizi ateşe atmaktan çekinmedik. İnsanların
dertlerini hızlı ve pratik şekilde çözmeye çalıştık. Şöyle yaptık böyle yaptık
diye anlatmaya ve uzatmaya gerek yoktur. Nasıl bir hakim olduğumun gerek ilk
görev yerim olan Yahyalı’da gerek halen çalıştığım Dargeçit’te beni tanımış
olan avukatlardan sorulmasını talep ediyorum. Fakat avukatlara Orhan TUĞRUL iyi
bir hakim miydi diye sorulmasın. Avukatlara Orhan TUĞRUL, Türkiye standartlarının
çok çok üzerinde adalet dağıttı mı, tanıdığınız diğer hakimlere göre ve
Türkiye’deki diğer hakimlere göre, bariz daha adil, daha hızlı, daha vicdani
kararlar veriyor muydu, insanların dertlerini hızlı bir şekilde çözmenin
telaşında mıydı, vatandaşa yaklaşımı nasıldı, avukatlara yaklaşımı nasıldı, bütün
bu hususların sorulmasını talep ediyorum. Bütün bu hususların, avukatlara,
şahsımın diğer hakimlerle kıyaslanarak sorulmasını talep ediyorum, çünkü Kıyaslamadan
nitelik anlaşılmaz.
Biz
ne avukatlara, ne vatandaşa tepeden bakmadık. Her zaman onlar için hizmet
verdiğimiz bilinciyle hareket ettik. Kimseyle aramıza mesafe koymadık.
Yargıdaki sorunların sadece hakimler savcılar tarafından çözülemeyeceğini,
avukatlarında bu konuda yardımcı olması gerektiğini ifade ettik. Yahyalı
adliyesinden ayrılırken kayseri barosuna hitaben yazdığım yazı da bütün bu
düşüncelerimi ifade etmiştim. Yahyalı dan ayrılırken bütün avukatlara,
katiplere, kaymakama, belediye başkanına ve Yahyalı da tanıdığım herkese;
buradan ayrılıyorum, iki yıllık çalışmamı nasıl değerlendiriyorsunuz, var mı
bir öneriniz, şöyle hatalar yaptınız, gittiğiniz yerde şunlara dikkat etseniz
daha iyi olur, şöyle yapmasanız daha iyi olur dediğiz şeyler var mı diye sordum
ve faydasını da gördüm. İşte bizim avukatlara da vatandaşa da yaklaşımımız
budur. Tabi haksızlığında her zaman karşısında durduk. Haksızlık yapan,
vatandaşta olsa, avukatta olsa, hakim savcı da olsa karşısında durduk. Yahyalı’dan
ayrılırken Kayseri Barosuna hitaben yazdığım yazının bir örneğini ve hiç
görmediğim Ankara Barosu avukatı Ender DEDEAĞAÇ’ın şahsıma gönderdiği mektubun
bir örneğini dilekçeme ekliyorum.
Yahyalı
da çalışırken bir gün şuan Nevşehir hakimi arkadaşım Dursun AKSOY ile birlikte Erciyes
üniversitesinde araştırma görevlisi arkadaşımız Fatih AYDIN’ı ziyarete gitmiştik.
Fatih yokmuş, gitmişken Selçuk üniversitesinden arkadaşım olan fakat çok samimi
olmadığım Yavuz Özkan’ı ziyaret ettik. Sohbet sırasında benim hep vicdanımla
karar verdiğimi duyduğunu söyledi. Ben şaşırdım ve bütün hakimler vicdanı ile
karar verir dedim. Senin ki daha farklı imiş dedi. Kimin söylediğini sordum,
daha önce pek çok kişiden duyduğunu söyledi. Bu konuşmanın geçtiği tarihte ben
mesleğe başlayalı bir yıl ancak olmuştu diye tahmin ediyorum. Kayseri de
Yahyalı hakimi vicdanına göre karar veriyor diye bir söylentinin dolaştığını
başkalarından da duymuştum. Biz hem hukuka, hem vicdanımıza göre karar verdik. Gerekçeli
kararlarımız incelendiğinde genelde teorik kitaplardan atıflar bulunduğu
görülecektir. Herhalde Yargıtay içtihatlarından ayrılmayı vicdani karar verme
olarak nitelendirdikleri için böyle düşünmüşlerdir. Bunu anlatma sebebimde
şudur ki, taşıdığımız vicdani hassasiyet soruşturmaya konu olayın cereyanına
sebep olmuştur.
Yaklaşık
iki ay önce Midyat adliyesinde o tarihte komisyon başkanı olan Gökhan OFLAZ’ın
odasında otururken Midyat hakimi Okay KOÇ, Ankara da bir avukatın, benim normal
bir hakimin yapmayacağı şekilde keşif mahallinde tarlaları gezdiğimi, ve çok
hızlı karar verdiğimi, avukatın müvekkillerine daha uzun sürede biter dediği
için izah etmekte zorlandığını söylediğini, anlattı. Dargeçit’te de jandarmanın
güvenlik vermediği pek çok yere, biz güvenliksiz keşfe gittik, avukatlara
sorulduğunda anlatacaklardır.
Dargeçit’e
atandığımda halen ve o tarihte de başsavcı olan bir tanıdığım beni aradı ve
“sen itiraz et ben seni tercihlerinden birisine göndereceğim” dedi. Ben bunun
doğru olmayacağını, benim yerime atanacak olan kişiye ayıp olacağını söyledim.
Başsavcım genelde bu tür bölgelere batıdan atama yapıldığını söyledi.
Başsavcıma itiraz etmeyeceğimi söyledim. Başsavcı beyin de ismini söylerim
fakat ben sana iyilik yapmaya çalışıyorum sen olur olmadık şeyler yazıyorsun diyebilir
bu nedenle yazmıyorum. Dargeçit’ten de haberim ve talebim olmadan Kaman’a
tayinim çıktı.
Tayinim
çıktığında Avukat Ahmet Arıkan ve kardeşi doktor Nurullah Arıkan yanıma
geldiklerinde Avukat Ahmet bey benim için, kardeşine hitaben “nasıl ki bir doktor
hastayı iyileştiremese bile moral verir, Orhan beyde öyle idi” dedi. İşte bizim
vatandaşımıza yaklaşımımız budur. Avukat beyin yani Avukat Rıdvan GÜMÜŞ’ün,
benim doğu bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızı, düşman olarak gördüğümü
düşündüğünü şifaen duydum. Bunu ifade ettiği ve aslen Mardinli olup avukat
beyin de arkadaşı olan, arkadaşım Mardin hakim adayı Mehmet şerif Aktürk benim böyle
olmadığımı avukat beye ifade etmiş. Ayrıca benim böyle olup olmadığım buradaki
avukatlara da sorulabilir.
Benim
teftiş kurulundan adil bir karar verilmesinden başka bir talebim olamaz.
Yahyalı adliyesinde çalışırken bizi teftiş eden müfettiş Bilal ERKOÇ bana,
hakim bey sulh ceza mahkemesinde pek çok dosyayı, birden fazla kez incelemeye
almışsınız, normalde bunlar soruşturma sebebi olur dediğinde, ben müfettiş beye
“sayın müfettişim, bizim burada bir katibimiz var, bir müzekkereyi yazdırıncaya
kadar 5 kere düzeltiyorum, en sonunda gidip kendim yazıyorum, sürekli işi
aksatıyor, vatandaşın mağduriyetine sebep oluyor, en sonunda soruşturma
başlatmak zorunda kaldım, şimdi sizde ben görevimi layıkıyla yapamıyorsam,
vatandaşın mağduriyetine sebep oluyorsam gereğini yapın, kimsenin vatandaşın
mağduriyetine sebep olmaya hakkı yok demiştim. “Hakim bey öyle demek istemedim
hak ettiğiniz notu alamayacaksınız, teftiş kurulu bunu nota yansıtmamı
isteyecek” dedi. Zaten bizimde not gibi bir kaygımız olmamıştır.
Midyat
cumhuriyet başsavcısı İbrahim BOZKURT’un kanaatimce paralel yapı mensubu
olduğunu ortaya koyan olaylara şahit olmam sebebiyle benim bu hususu dile
getirmem sonucunda doğabilecek etkiyi bertaraf edebilmek için hakkımda ciddi
bir karalama kampanyası yapmıştır. Kurulun bu önyargıyla karar vermemesini
talep ediyorum. Ayrıca Başsavcı beyinde bu soruşturma da herhangi bir işlem
yapmamasını talep ediyorum. Zaten tayini çıkmıştır, kısa bir süre sonra ayrılacaktır
fakat ayrılana kadar da herhangi bir işlem yapmamasını talep ediyorum.
Son
olarak belirtmek istediğim husus, soruşturmaya konu olay basına da yansımış ve
Mardin barosu tarafından da olayla ilgili basın açıklaması yapılmıştır. Eğer
ben bu mesleği yapmaya devam edeceksem, mesleği aynı şevk ve heyecanla yapmaya
devam edebilmem, davasına bakacağım kişilerin kafasında soru işaretinin
olmaması ve yargının itibarı açısından soruşturma sonucunda olayın ne şekilde
ve hangi sebeplerle cereyan ettiğine ilişkin HSYK tarafından bir basın
açıklaması yapılmasını talep ediyorum.
Sorulacak
bir husus olması halinde sözlü olarak ta her zaman cevaplamaya hazır olduğumu
beyan ederim. Ayrıca savunmamın bir örneğinin şikayetçi avukata ve Mardin
barosuna da gönderilmesini talep ederim.
OLAYLA
İLGİLİ DİNLENMESİNİ İSTEDİĞİM KİŞİLER
Avukat
Ahmet DÖKÜLMEZ (Ankara barosu Avukatı), Celalettin EVRAN (Karaman cumhuriyet
savcısı), olaya şahit olan Dargeçit adliyesi personelleri (Mübaşir Mehmed Halit
MELİKŞAHOĞLU hakkında disiplin soruşturması başlattım ve devam etmektedir, bu
onun çok zoruna gitti bu nedenle beyanlarında tarafsız olmayabilir bu hususun
dikkate alınmasını talep ediyorum), Murat DEMİR (07/01/2016 tarihinde yanıma
gelip benimle görüşen kişi), yukarıda adı geçen Okay KOÇ, Gökhan OFLAZ, Yavuz
ÖZKAN, Bilal ERKOÇ, Mehmet Şerif AKTÜRK
DİNLENMESİNİ
İSTEDİĞİM AVUKATLAR
Üç
yıl boyunca nasıl çalıştığım, Türkiye standartlarının çok çok üzerinde adalet
dağıtıp dağıtmadığım, avukatlar yaklaşımım ve yukarıda sorulmasını istediğim
hususlar konusunda dinlenilmesini talep ettiğim avukatlar (sayının fazla olması
sebebiyle dinlenilmeleri zor olacaksa, yazı göndermek suretiyle yazılı olarak
beyanları alınabilir)
KAYSERİ
BAROSU; Gökhan TÜRKMEN, Sinan NAVRUZ, Adem CAN, Ahmet BÜBER, Yaşar PARLAK,
Yılmaz YERLİKAYA, Ahmet Sami TÜRK, Cihan ŞAHİN, Yusuf KIRLI, Ahmet KILIÇ, Hacı
Ahmet CERAN, Tarık ÇULHA ( Yahyalı da bürosu bulunan avukatların tamamını
yazdım, Diğerleri ise Yahyalılı olmaları sebebiyle beni tanıyan avukatlardır,
Ayrıca Yahyalılı aklıma gelmeyen başka avukat varsa kayseri barosundan
sorulabilir)
MARDİN
BAROSU; Ahmet Arıkan, Mehmet KILIÇ, Sıtkı BÜYÜKKAYA, EMRAH AKKURT, Özgür ÇİÇEK,
İhsan ÖZKAN, Şehmuz ARSLAN, Kemal AYYILDIZ, Mehmet ÇETİN, Şehmuz MİROĞLU
(Dargeçit’te bürosu olan avukatların tamamını yazdım, diğerleri ise Dargeçitli
olup Midyat’ta avukatlık yapan veya Dargeçit’te davası olması sebebiyle beni
tanıyan avukatlardır. Ayrıca Dargeçit’te duruşması olup beni tanıyan başka
avukat varsa Mardin Barosundan sorulabilir.)
Gereğini bilgilerinize arz ederim.
Orhan TUĞRUL
EKİ:
1-Yahyalı’dan ayrılırken kayseri barosuna
yazdığım yazının örneği (aslı barodan istenebilir)
2-Ankara Barosu Avukatı Ender DEDEAĞAÇ’ın
şahsıma gönderdiği mektubun bir örneği (Gerçekliği avukat beyden sorulabilir)
İLAVE AÇIKLAMA (SAVUNMANIN ASLINDA YOKTUR)
Bu savunmada geçen ve çalıştığım yeri kasıtla söylenen “Burada sürekli her şeyden şikayet eden, fakat al sen yap desen bir şey beceremeyecek insanlar var. Üslupları hep benzerdir. Özellikle devletten sürekli şikayet eden, devleti sevmeyen insanlar böyledir.” İfadesine açıklık getireyim. Bu olay olduğunda ben Dargeçit’te yeni idim. Bende bölge insanını yeni tanıyordum, insanların devletten şikayetine alınıyordum, fakat bu şikayetleri, sıradan vatandaştan duyuyordum, yanımıza gelen, devletle işi olan insanlar, bizim duymak istediğimiz şekilde konuşuyor, devleti eleştiren birini sorduğumda, örgüt taraftarı olduğunu söylüyordu, Yani samimi konuşmuyordu. Daha sonra ben, bazı liselerde rehberlik derslerine girdim. Samimi olsun diye de konferans şeklinde değil, 20-30 kişilik sınıflarda derslere girdim. Öğrenciler çok samimi şekilde konuşuyor ve şunu söylüyordu: “Bize niye farklı gözle bakıyorlar, bize niye suçlu gibi bakıyorlar, niye bizi suçluyorlar”. Bir öğrenci "Bursa da benim arkadaşımı Kürt diye dövdüler" dedi. O zaman anladım ki bir refleks oluşmuş o bölgenin insanında, buda haksız değil. İnsanlar aslında devletten değil, kendilerine bakış açısından şikayetçi. Bu rahatsızlığın etkisi ile refleks olarak, devletten şikayet ediyorlar, kızıyorlar. Benim olayları anlamamı sağlayan liseli çocuklar oldu. Bundan sonra o üslubun sebebini anladım. Vatandaşımızın daha adil bir ülkede yaşaması için fedakarca çalışıyordum. Fakat her şeyden şikayet edilmesi ve memnuniyetsizlikler beni üzüyor, şevkimi kırıyordu. Sonuçta biz bu insanlar için çalışıyorduk, başkası için değil. Elbette ki devleti eleştirmek insanların hakkıdır, hatta yanlışlar böyle düzelir fakat fedakarca çalışıp kimseyi memnun edememek beni üzüyordu.
Olay günü ben, çocuğa bu fiil zorla yaptırılmışsa, tehdit edilen insan bunu anlatmaya da korkar, fakat sorularla bunu anlatmasını, yani işin gerçeğini anlamayı ve yene zorla yaptırılmış ise korunmasını sağlayabilmeyi düşünürken, avukat beyin, daha sorguya başlamadan, ben katiplerle konuşuyorken, sebepsiz ve alaycı müdahalesi, mevzu bahis karara sebep olmuştur. Savunmamda da anlattığım gibi şikayete konu olay, o günkü ruh halinin etkisi ile gayri iradi olarak olmuştur. Aslında şüphelinin bildiklerini anlatıp anlatmaması veya korunmasının sağlanması da sulh ceza hakiminin görevi değildir. Fakat vatandaşın derdinin kimsenin umurunda olmadığı bir yerde, biz bunu da görev kabul etmişiz. Normal de benim içinde bulunduğum ruh hali sebebiyle o sorguya çıkmamam lazımdı. Fakat bunu anlatacak, anlatınca ciddiye alacak, gerçekten vatandaşın derdiği önemseyecek kaç kişi vardı, var mıydı bilmiyorum. Benim de aklıma gelmedi zaten.
Yorumlar
Yorum Gönder